24 Temmuz 2012 Salı

ADAM GİDER. KADIN SUSAR. AŞK BİTER.


Tüm yaşananlar anlamsızlaşır bir anda. İlk göz göze gelişiniz, elini ilk tutuşu, sana verdiği o şehvetli ilk öpücük… Yüzüne dokunuşu, saçlarını okşayışı, ilk sevgililer gününüzde sana aldığı kalpli kolye… Aklın reddeder her şeyi. Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi. “Fire and Ice” gelir akıllara. Kalbindeki yangın mı bitirecek seni... Yoksa her şeyin donduğu ve silinmeye başladığı geçmişin mi seni yavaş yavaş kemirecek…

Aşk bir hastalıkmış sanki. Bitse de bir türlü kurtulunamayan… Kurtuldum sanılsa da arkasında çizikler, kırıklar, yaralar bırakan… Duyguları yıpratan, psikolojiyi bozan, yıllandıkça anlamsızlaşan, ucuzlaşan…

Evet, eskiden “Seni seviyorum”lar uçuşmazdı ortalıkta. Daha on yaşındayken kimsenin sevgilisi olmazdı. Hoşlanmak yetmezdi için cayır cayır yanmadıkça. Biraz arzu, biraz tutku, biraz kıskançlık olmazsa olmazdı. Çünkü aşk bir zamanlar daha anlamlıydı... Ama “bizimkisi bir aşk hikayesi”ydi… Siyah beyaz film gibi biraz… 2000’lerde değil, 50’lerdeymişiz gibi… En acıtan kısmı da bu ya…

Bırak giderse gitsin. Dönerse senindir. Dönmezse zaten hiç senin olmamıştır…

Helen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder