12 Temmuz 2012 Perşembe

NEDEN OLAMADIK?


Türkiye, senelerdir gelişmekte olan bir ülke. Yani bir “az-gelişmiş”.

Türkiye’nin Avrupa’dan daha zengin yer altı kaynakları, doğru kullanıldığında çok yararlı olabilecek bir coğrafi konumu, dünyanın sayılı turizm merkezleri, metropolleri, doğal harikaları… var.

Aynı zamanda Çin’den sonra dünyanın en hızlı gelişen ekonomisine sahibiz. Cari açığımız kapanıyor. Merkez Bankamız dünyanın dahi akıl erdiremediği stratejiler uyguluyor, zenginleşiyoruz.

Ama nedense, ne yaparsak yapalım bir türlü “olamıyoruz”.

Peki, neden?

Eğitilmiyoruz çünkü, “devlet babamız” için eğitim bir asker yetiştirme mekanizması. Okullarında hoşgörüyü, insanlığı, kardeşliği öğrenmesi gereken çocuklara “Her Türk’ün asker doğduğunu”, “Vatan için canını feda etmesi gerektiğini”, “Bu ülkede sadece Türkler’in yaşadığını, Kürtler, Aleviler gibi halkların asla var olmadıklarını ve Türk’üm diyerek mutlu olduklarını, aramızda sadece birkaç şerefsiz Ermeni’nin bulunduğunu”,”İnsanlığı, özgür düşünmeyi, kendi kararlarını vermeyi değil, Kemalist olmayı”… anlatıyoruz.  Bunu değiştirmekse yeni aklımıza geldi, ancak ülkemizin kaderini belirleyecek, aylarca tartışılması gereken eğitim sistemini hükümetimizin üstün yeteneği ve iş bitiricliği sayesinde 1-2 ayda oluşturduk, yasalaştırdık. Şimdi ne olacağını onlar dahi bilmiyor.

İlkelerimiz yok, 100 yıldır hiç olmadı. Ülkemizde “haklılık” ilkelere, kurallara göre belirlenmiyor, iktidar, yani güç, kimdeyse o haklı oluyor. Son yıllardan önce güç Kemalistlerdeydi ve her zaman haklılardı. İstediklerini öldürebiliyorlardı, veya istedikleri grupları birbirlerine kırdırtıyorlardı, olmayan demokrasiye istedikleri gibi ayar veriyorlardı, para onlar kimi isterlerse onun cebine giriyordu. Özgürlük yoktu, kendileri gibi olmayanlara eziyet ediyorlardı.
Bir değişim oldu. Yılların mazlumu muhafazakarlar iktidara geldiler. Söz milletin diyor, Avrupa Birliği standartlarından bahsediyor, demokratik ve özgür bir ülke vaad ediyorlardı. Çok büyük bir destekle bu yolda da ilerlemeye başladılar. Ancak sonradan fark ettiler ki, bu sistem “güçlünün” “haklı” olabilmesini sağlıyor, iktidara mutlak bir güç veriyor. Bu parlak fikir onlara çok çekici geldi. Yollarından saptılar, demokrasi yerine kürtajdan, sezaryandan, Çamlıca’ya camiiden bahsetmeye başladılar. “Güç”ün çekiciliği onları değerlerinden kopardı. “Dünün mazlumu, bugünün zalimi” olma yoluna girdiler. Sonuç ne oldu? Ülkede yoksullar ölüyor, pankart açan gençler hapse atılıyor, şike yapan parasına, taraftar sayısına göre ceza alıyor, askeri harcamalar denetlenmiyor, yeni paşalar hapse atılamıyor, hükümet eleştiri kabul etmiyor, bizler de “Avrupa batıyor, ne ihtiyacımız var onlara” diyerek tatmin oluyoruz.

Devletimiz gibi milletimiz de disiplinsiz. Onlar için kurallar bir zorunluluk değil, sadece bir seçenek. Çünkü eğitim sistemimiz insanlara bir iç disiplin kazandırmıyor, bozulan aile yapımız da bunu yapmaktan aciz. Ve böylece, milletimiz devletin disiplinsizliklerini “normal” karşılayabiliyor.

Hafızasızız, hafızamız yok edildi. Bize tarihimiz, yani benliğimiz unutturuldu. Kütüphanelerimiz yakıldı, kültürsüz, cahil bir millet haline getirildik. İnsanlarımızı birbirlerine bağlayan bağlar yok edildi. Avrupalıya benzetilmeye çalışıldık, köklerimizden koparıldık. Ve sonunda, köksüz, dilsiz, değersiz, hafızasız bir millet haline geldik. Cemil Meric’in dediği gibi; “Ağaç köküyle yaşar, insan da öyledir. Bizse maziden koptuk, istikbale bağlanamadık.”

Devlet insanlarımızın hayatlarına karışıyor, insanlarımız ise sadece karışan kendinden olmayınca tepki veriyor. Ve güçlü iktidar, sesini çıkaranı eziyor..

İktidarlarımız insanı değil, kendini düşündüğü sürece gelişmekte olan bir ülke olmaya, tünelin ucundaki ışığı aramaya devam ederiz.

aekocaaga@gmail.com

Yayına Başlıyoruz!

Yayınlarımıza bugünden itibaren başlıyoruz. Okurlarımıza güzel dakikalar yaşatmak dileğiyle :)