Bugün de herhangi bir gün,
ışık odayı yine sağdan aydınlatıyor, yarı karanlıkta bırakıyor, çarpıp geçtiği
nesneler varolmanın farkındalığında, hayata tutunuyorlar ve yine o mutlak
değişmezliğin pençesindeyiz. Odadaki konumumuz ne olursa olsun hepimiz eşit derece
yalnız değil miyiz ? Etkileşimden yoksunluğun verdiği bir sıkıntı söz konusu. Ha
vazonun içinde olmuşsun ha parkenin üstünde. Aslında biz bu odayı meydana
getiren “varlıklar” değil miyiz ? Birimiz eksik olsa tam bir kaos oluşturur,
sanki son derece zevksiz yerleştirilişimiz kaosu baştan oluşturmuyormuş gibi…
Şimdi bizi yerleştirenlerden eser yok ama biz birer eseriz bu odada. Sanırım
kendimi bir eser olarak görmemde sorun yoktur. Yoksa esir olarak mı görmem daha
doğru olurdu ? Mutlak değişmezliğin esiri… bu rol daha oturaklı oldu sanki.
Bazen düşünüyorum da benim işim hiç de zor değil. Benim gibi nicelerini bilirim
her gün o bitmek tükenmek bilmeyen, amaçsızca yürüyen ayakların altında
ezilirler. Artık itiraf etmeliyim ki kendimi o vazonun içinde duran çiçek
tarafından tehdit edilmiş gibi hissediyorum apaçık bir hiyerarşi söz konusu bu
odada. Neden yere yakın olduğum için ezilen ben oluyorum ? Beni vazonun içine
koysunlar, çiçeği de yere ama o durumda da işler yürümez ne de olsa herkes
yerini bilmeli.
Elif Öngüt