21 Temmuz 2012 Cumartesi

Yuva


Bugün de herhangi bir gün, ışık odayı yine sağdan aydınlatıyor, yarı karanlıkta bırakıyor, çarpıp geçtiği nesneler varolmanın farkındalığında, hayata tutunuyorlar ve yine o mutlak değişmezliğin pençesindeyiz. Odadaki konumumuz ne olursa olsun hepimiz eşit derece yalnız değil miyiz ? Etkileşimden yoksunluğun verdiği bir sıkıntı söz konusu. Ha vazonun içinde olmuşsun ha parkenin üstünde. Aslında biz bu odayı meydana getiren “varlıklar” değil miyiz ? Birimiz eksik olsa tam bir kaos oluşturur, sanki son derece zevksiz yerleştirilişimiz kaosu baştan oluşturmuyormuş gibi… Şimdi bizi yerleştirenlerden eser yok ama biz birer eseriz bu odada. Sanırım kendimi bir eser olarak görmemde sorun yoktur. Yoksa esir olarak mı görmem daha doğru olurdu ? Mutlak değişmezliğin esiri… bu rol daha oturaklı oldu sanki. Bazen düşünüyorum da benim işim hiç de zor değil. Benim gibi nicelerini bilirim her gün o bitmek tükenmek bilmeyen, amaçsızca yürüyen ayakların altında ezilirler. Artık itiraf etmeliyim ki kendimi o vazonun içinde duran çiçek tarafından tehdit edilmiş gibi hissediyorum apaçık bir hiyerarşi söz konusu bu odada. Neden yere yakın olduğum için ezilen ben oluyorum ? Beni vazonun içine koysunlar, çiçeği de yere ama o durumda da işler yürümez ne de olsa herkes yerini bilmeli.

Elif Öngüt