Ne ben kimseyi
sevdim, ne de kimse beni... Beni seven
tek şey yalnızlıktı. Benim sevdiğim tek
şey de yalnızlık oldu. Yalnızlık benim içimdeydi hep, onu görüyor, duyuyor,
hissediyordum. Kalbimle tüm vücuduma pompalıyordum bu hissi. Onu yaşıyordum,
kendi yalnızlığımın içinde kayboluyordum...
Alışmışım
işte, bir türlü vazgeçemiyordum, kopamıyordum bir türlü. Sevgili, aşk, dost
onlar da neymiş ki? Sen yalnızlığı sor bana; uyku tutmayan kapkaranlık
geceleri, bir iki lambanın ışığıyla aydınlanmaya çalışan sokakları, o
yapayalnız sokakları sor bana... Yağmuru bile geçen gözyaşlarımı, dağ çiçeğinin
boynunu büküp ağlayışını, söylediğim yalnızlık şarkılarını sor bana... Hep
hayalini kurduğum taze, canlı ve rengârenk baharları sor bana... Çiçeklerin
açmasını nasıl umutla beklediğimi sor, çünkü ben sadece onları bilirim, onları
yaşarım benliğimde...
Şimdi sorma
sırası bende, ben de sana soruyorum şimdi. Sevgili nedir? Dost nedir? Aşk
nedir? El ele tutuşan, yüzlerinden gülücükler eksik olmayan, her şeyi birlikte
yapan insanları anlatır mısın bana? Seven kalpleri açıklar mısın? Birazcık
umut, birazcık sevgi verebilir misin? Kuruyan tarlama yağmur olup yağar mısın,
bir tutam sevgi için akan göz yaşlarımı durdurabilir misin? Yalnızlığı yıkıp
beni hayata döndürebilir misin tekrar, o renkli baharları yaşatabilir misin?
Açabilir misin duygularını bana? Benim duygularımı da dinler misin?
İnsanlar
kırmızı gülleri ararlarken basıp geçtikleri papatyaları görmezlermiş... Ben de
mi böyle yapıyorum yoksa? Bir şeyi ararken, öğrenmeye çalışırken elimdekilerin
hepsine zarar mı veriyorum? Görmezden mi geliyorum hayatı, kendimle baş başa mı
kalıyorum? İnsan doğarken de, ölürken de kendiyle baş başa değil midir zaten?
Yalnızlık onunla değil midir hep?
Ben
yalnızlığıma sarılır ağlarım, bir tek ona güvenirim. Onun beni bırakmayacağını,
aldatmayacağını, sırtını dönüp uzaklara gitmeyeceğini bilirim. Bir tek onu
yakın hissederim kendime, çünkü ben bir yabancıyım artık yaşam için. Yalnızlığıma sarılırım her durumda, bir
bakıma beni koruması için yaşamdan. Gece, soğuk odamda geçerli olan bir kural
vardır: yalnızlık...
Yürüyorum yine
sokaklarda, ben çevreme yabancı, onlar da bana. Yağmur yağıyor saçlarıma,
süzülerek karışıyor gözyaşlarıma. Ben yine sarılıyorum yalnızlığıma. Bir umut
arıyorum belki de... Bana yolu gösterecek bir ışık, belki de minicik bir
ipucu...
Bir ağacım ben
aslında; üzerine kuşların konmasını, kuşların ötüşlerini duymayı, kuşlara yuva olmayı bekleyen... Ara sıra rüzgarlarla
sallanan fakat hiç mi hiç üşümeyen... Koskoca tarlanın ortasında olsa bile,
kökleri orada yıllardır bulunsa bile; en yabancıymış gibi, en yalnızmış gibi
hisseden...
Elimi her
uzatışımda boşlukta kalıyorum ben. Kurduğum düşler hep boşuna... Elimden kayıp
gidiyor zaman. Hiçbir şey değişmeden, daha doğrusu hiçbir şeyi değiştiremeden
akıp gidiyor günler. Yaşam denilen şey bu mu? Fark bile edilemediğin bir yerde,
seni yalnızlığına sıkı sıkı tutunmaya zorlayan şey bu mu gerçekten? Peki
yalnızlık? O da ne olduğunu daha kendimin bile anlayamadığım, ne olursa olsun
sıkı sıkı sarıldığım, tutunca da bırakamadığım o garip his mi?
Şimdi son kez
soruyorum sana... Sen de bilir misin yalnızlığı? Her gün yıldızlara bakıp
farklı şeyler ummayı? Belki bir gün tutarım diye yıldızlara uzanmayı?
Uykusuzluğun ne demek olduğunu bilir misin?.. Sabaha kadar uyuyamamanın ne
olduğunu? Birazcık umut istedin mi, bekledin mi o hırçın bakışlı insanlardan?
Hiç yaslanacak bir omuz aradın mı ağladığın zaman? Sabahlara kadar ağladın mı peki?
Birkaç damla
yaş değildir ağlamak. Önce düşünmek, hayal kurmak, sonrasında hüzünlenmek ve
eski anıları yaşamak büyük bir özlemle. İşte budur ağlamak ve yalnızlığı
yaşamak... Aslında bir gün herkesin bilmeden de olsa yaşadığı gibi...
Yorumlarınızı, önerilerinizi, ilham verdiğini düşündüğünüz, sizi derinden etkileyen, belki de yüzünüzü güldüren bir resim, video, şarkı, yazı her ne varsa operacikk@gmail.com 'a bekliyorum.
Kendinize çok iyi bakın!
Helen